Manuel araçlar ortadan kalktığında onları kim özleyecek?

Zoe Williams
T24 Çeviri

Kültürel standart Jeremy Clarkson gibi insanlar tarafından belirlendiği için bir arabayı incelerken nasıl yaklaşırsanız yaklaşın, neredeyse her zaman arabayı haşat etmeniz bekleniyor. Bir keresinde bir Toyota Hilux’ın jant kapağının tamamını sökmüş ve bunu arazide yapmış gibi davranmıştım, oysa aslında bir otoparkta bir direğe çarpmıştım. Hilux düşündüğümden biraz daha uzundu; aman diyeyim siz de dikkat edin.

Aslında bu işi yıllardır bir an bile endişe duymadan yapıyordum, hatta Wight Adası feribotunda bir Ferrari California T’ye bindiğimde ve dahili alarmı araba hırsızlığı yapıldığını düşündüğünde bile. Derken kendimi virajlı bir İtalyan yolunda bir Fiat Spider’ın içinde buldum (Mazda platformundan üretilmiş sevimli küçük bir yol aracı) ve hayatımda hiç bu kadar stresli olmamıştım.

Sorun şu ki, beni gören bir seyirci vardı. Bu bir basın gezisiydi, çiftler halindeydik ve sırayla sürüyorduk. Kendilerini araba meraklısı, doğuştan sürücü olarak gören insanları tam doğru anda vites değiştirmeyi gerçekten severler. Pürüzlü ya da yumuşak olabilir, kutu gibi ya da pat diye olabilir, caz gibidir, önemli olan ne yaptığınız değildir, yeter ki bunu bilerek yaptığınıza dair ikna edici bir duruş sergileyin. Bu sürücülerin ağızlarından yol tutuşu, tork ve benzeri şeyler hakkında laflar dökülüyor ama aslında tek söylemek istedikleri manuelde ne kadar iyi oldukları. Bu insanlar için gerçekten iyi olmak dışında yeterince iyi bir vites değiştirme tarzı yoktur, ki ben bu konuda iyi değilim. Yavaş ya da temkinli vites değiştirdiğinizde size ağızları açık bir şekilde bakarlar ve Tanrı korusun, arabanın ekranının size vites değiştirmeniz gerektiğini söylemesini beklersiniz işte o zaman yandınız; “bir arabayı kullanırken onunla etkileşime girmeyi ve kontrol etmeyi sevmiyorsanız neden o arabanın içindesiniz ki?” gibi ifadeler yaygın olacaktır.

Kariyeri boyunca araba eleştirmenliği yapmış olan o zamanki sürüş partnerimin muhtemelen medeniyetin gördüğü en iyi vites değiştirici olduğunu söylememe gerek yok, ama şunu söyleyebilirim, onda olmayan bir şey vardıysa o da bir poker suratıydı. Ne zaman vites değiştirsem sanki fiziksel bir tehlike altındaymışım gibi yüzünü buruştururdu ki bu önceleri çok sık oluyordu, sonraları ise biraz fazla seyrek olmaya başladı. Bir defasında sürüş kalitem o kadar düştü ki, virajlı yollar ve terli, beceriksiz ellerim arasında, belki de ikimizin de tehlikede olduğunu hissetmeye başladım ve günün geri kalanında direksiyonu ona devrettim.

Motorlu Taşıtlar Dairesi (DVLA) bu hafta ehliyet sınavlarının yüzde 20’sinin artık otomatik araçlarla yapıldığını ve geçen yıl tescil edilen araçların sadece yüzde 29’unun manuel araçlardan oluştuğunu açıkladı. Kişisel olarak başkalarının ne kullandığı umurumda değil, ancak kimliğinizin önemli bir bölümünü insanların artık öğrenme zahmetine bile girmediği bir konuda iyi olmaya bağlamışsanız, bu durumun canınızı sıkması kaçınılmazdır.

Çoğu insan otomatik vites kullanmanın mantığını anlayabiliyor: debriyajda ortalama bir seviyeye gelmek için bile kaç sürüş dersi almak gerektiği gerçekten korkunç. Elektrikli ve plug-in hibrit araçların hepsi zaten otomatiktir. Bu teknoloji iddia edildiğinden daha uzakta olsa bile, otomobillerin geleceği giderek daha sürücüsüz görünüyor. Araba kulüplerine katılım hala neredeyse tamamen (yüzde 87) Londra’ya özgü bir şey gibi görünüyor, ancak çeşitli faktörler- sürdürülebilirlik ve kimsenin parasının olmaması- orta vadede talebi artıracak ve eğer insanların beşte biri otomatik araç kullanmayı öğreniyorsa, bu filolarda otomatik araç kullanmak mantıklı olacaktır.

Bu nedenle, Motorlu Taşıtlar Dairesi’nin rakamları ortaya çıktığında tüketici editörü Claire Evans‘ın yaptığı yorumda olduğu gibi, sürüşün “kayıp bir sanat” haline gelmesi konusunda endişelenmek What Car? gibi dergilere kaldı: “Herhangi bir meraklı size sürüş keyfi için düz vites sistemlerinin her zaman kazandığını söyleyecektir.” Bu konuda haksız da sayılmaz. Keyfin temeli otomobille kurulan daha derin ilişkidir: kulaklarınızla olduğu kadar ayaklarınızla ve ellerinizle de onu dinlemeniz, gerçekten tanımanız gerekir ve karşılığında size daha duyarlı olacak, hızlanma daha iyi sağlanacak, her şey daha yumuşak ve zarif hissedilecektir.

Ancak bu sadece zevkle ilgili değil, aynı zamanda kişinin kendi mükemmelliğiyle gurur duymasıyla da ilgili ve bundan gerçekten zevk almak için başka insanların bu konuda sizden kötü olması gerekiyor. Manuel sürüş, herkesin mükemmel olması gereken ama sadece bazı insanların yapabildiği genel amaçlı bir yetişkinlik göstergesinden, tesadüfen birinin bu konuda harika olduğunu öğrendiğiniz ve nedenini merak ettiğiniz niş, nostaljik bir hobiye dönüşmek üzere. Ben “dünyanın sonu değil” diyeceğim ama ne anlarım ki? Neticede bir keresinde köpeğim vites kolunda uyuduğu için veterinere kadar birinci viteste gitmiştim.


Zoe Williams Kimdir?

Zoe Williams The Guardian için köşe yazarlığı yapmaktadır.

Metnin orijinali 4 Mart 2024 günü The Guardian’ın internet sitesinde yayımlanmıştır. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir