Casus uyduların çektiği fotoğraflar Antik Roma’nın sınırlarını genişletti

Tom Metcalfe*

Soğuk Savaş döneminde Ortadoğu’da casus uydularca kaydedilen ve artık gizliliği kaldırılan fotoğraflar, Suriye ve Irak çöllerinde şu ana dek bilinmeyen yüzlerce Roma kalesi olabileceğini gösterdi. Bu, Romalılarla doğudaki düşmanları arasındaki eski sınırın sürüp giden bir savaştan ziyade kültürel bir alışveriş yeri olduğunu ortaya koydu.

Araştırmacılar, 1920 ve 1930’larda Antoine Poidebard tarafından çekilen hava fotoğraflarından elde edilen kanıtlar sayesinde, şimdiye dek, bölgede Roma ordusunca M.S. 2. ve 3. yüzyıllarda inşa edilen sadece 100 kadar kalenin kalıntılarından haberdardı. Rahip, arkeolog ve pilot Poidebard, çift kanatlı uçağından gördüğü kale kalıntılarının kabaca kuzeyden güneye doğru uzanan bir savunma hattı oluşturduğunu fark etti ve bu keşif, Perslerin ve bölgenin göçebe kabilelerinin baskınlarına karşı sabit bir askeri engel teşkil ettiği teorisinin önünü açtı.

400 MUHTEMEL KALE KALINTISI AÇIĞA ÇIKTI

Öte yandan, Amerikan ‘CORONA’ ve ‘HEXAGON’ uydularının 1960 ile 1986 yılları arasında çektiği gizli fotoğraflar, sadece bir savunma aracı olarak hizmet etmekten ziyade, bölge genelindeki ticaret kervanlarının ve askeri birliklerin seyahatlerini ve iletişimi kolaylaştırmak amacıyla kullanıldığını düşündüren bir düzende inşa edilen yaklaşık 400 muhtemel kale kalıntısını açığa çıkardı.

Casus uydu keşifleri ve bunların antik tarih üzerinde yarattığı etkiler hakkında 25 Ekim Çarşamba günü yayınlanan araştırmanın başyazarı olan Dartmouth Koleji’nden arkeolog Jesse Casana, ‘Antiquity’ adlı dergiye verdiği demeçte, “Bu kalelerin iki yaka arasında bir sınır belirlediğini ileri süren görüş bariz biçimde yanlış” ifadelerini kullandı.

Casana, “İnsanları dışarıda tutmayı amaçlayan duvarlar gibi görünmüyorlar. Aslında, seyahat etmeyi kolaylaştıracak biçimde planlanmış gibi görünüyorlar” diye konuştu.

‘DAHA ÇOK YERE UÇSAYDI DAHA ÇOK KALE KEŞFEDERDİ’

1934 tarihinde yayınlanan ve bir dönüm noktası olan ‘La trace de Rome dans le désert de Syrie’ (Suriye Çölü’ndeki Roma Kalıntıları) adlı kitabında Peder Poidebard, M.S. 224 yılına dek Partların ve daha sonra Sasanilerin egemenliği altında olan Pers devleti ile sınır hattında uzandığını düşündüğü 116 Roma kalesinin yerini saptadı. Kalelerin İmparator Diocletianus’un 3. yüzyılın sonlarındaki hükümdarlığı sırasında Suriye genelinde inşa edilen ‘Strata Diocletiana’ (Diocletianus Yolu) adı verilen askeri bir rotayı izlediğini varsaydı.

Buna karşın Casana, bir savunma hattına benzeyen olgunun aslında ‘taraflı keşfin’ bir ürünü olduğunu ve Poidebard’ın çığır açıcı araştırmasının kuşaklar boyunca arkeologlar ve tarihçiler açısından eşsiz olmasına karşın, sınırın gerçek durumunu yansıtmadığını ifade etti. Casana, “Şayet uçağını her yere uçurmuş olsaydı, çok daha fazla kale keşfederdi; fakat o esnada bunu yapacak yeteneğe ya da teknolojiye sahip değildi” dedi.

ONLARCA CASUS UYDU AYRINTILI FOTOĞRAFLAR ÇEKTİ

Bahsi geçen teknoloji, ABD’nin CORONA casus uydusunun uçuşlara başladığı 1960 yılına dek mevcut değildi. Casusluk programı 1972 yılına kadar yürütüldü ve askeri keşif alanları üzerinde ayrıntılı fotoğraflar çekmek doğrultusunda hassas biçimde senkronize edilen 130 uyduyla hayata geçirildi. 1986 yılına dek devam eden HEXAGON programı kapsamında yörüngeye 19 uydu daha gönderildi. Film kutuları uydulardan atılarak Dünya’ya düştü ve ABD ordusu tarafından Pasifik Okyanusu’nda toplandı.

Casana, bazı film kutularının kaybolduğunu ama ABD Hava Kuvvetleri uçaklarınca kurtarılanların 30 yıl önce Poidebard tarafından incelenen bölgenin fotoğraflarını da kapsadığını belirtti. 1995’te CORONA ve 2019’da HEXAGON uydularından sağlanan görüntülerin gizliliği ABD tarafından kaldırıldı.

SİLİNMEYE YÜZ TUTMUŞ BİR SINIR

Günümüzden yarım yüzyıl önce Ortadoğu’da çekilen bu casus uydu fotoğrafları, arkeologlara bölge arazisinin geçmişte nasıl göründüğüne ilişkin benzersiz bir kayıt sundu. Görüntülerde tespit edilen arkeolojik kalıntıların büyük kısmı, o dönemden beri kentlerin süratle genişlemesi, inşa edilen barajlar ve yaşanan savaşlar nedeniyle yok oldu.

Casana, Poidebard’ın gökyüzünden yürüttüğü araştırmalar ile Soğuk Savaş döneminde toplanan görüntüler arasında geçen birkaç on yıl içerisinde büyük değişimler yaşandığını ifade etti. Casana, Poidebard’ın uçağından tespit ettiği 116 Roma kalesinden yalnızca 38 tanesinin uydu fotoğraflarında saptanabildiğini de aktardı.

Bu 38 kale, yine de Dartmouth Koleji’ndeki araştırmacıların Poidebard’ın araştırması üzerine bir temel kurmasına yardım etti. Akabinde, uydularca elde edilen 2 bini aşkın fotoğrafı tek tek incelediler ve yaklaşık 777 bin kilometrekarelik bir alan içerisinde 10 binden fazla muhtemel arkeolojik alan tespit ettiler. Daha sonra bu alanların sayısı, Poidebard’ın belirlediği boyut ve şekil kuralları baz alındığında büyük ihtimalle Roma kalesi olan 396 bölgeye kadar düşürüldü. Bunların büyük kısmı kare biçiminde ve her iki tarafta 50 ilâ 100 metre uzunluğa ulaşıyor; bununla birlikte, bir kısmı bundan çok daha büyük.

YENİ KALE DAĞILIM PLANI POIDEBARD’IN GÖRDÜĞÜNDEN FARKLI

Yeni kale dağılım planı, Suriye’nin güneybatısında yer alan Şam ve Busra kentlerinden Türkiye sınırında bulunan (ve günümüzde Nusaybin diye bilinen) Nisibis’e dek uzanan Diocletianus Yolu hattında uzanan bir yapı çizgisini tespit eden Poidebard’ın gördüğüne kıyasla epeyce farklı. Casana’nın araştırma ekibi, Diocletianus Yolu’nun doğusunda, Dicle Nehri’nin Irak’ta kalan kısmı üzerinde bulunan Musul kentinin yakınlarında; çok daha batıda, Suriye’deki Halep’in çevresinde; özellikle Suriye’nin batısında kalan ve sınırlı su kaynağına sahip ve son derece kurak olan Cezire bölgesinde kaleler bulunduğunu tespit etti.

Bu kalelerin büyük kısmı doğuya dönük sabit bir sınırdan ziyade, batı Suriye ile Dicle Nehri arasında bir ağ meydana getiriyormuş gibi görünüyor. Casana açısından bu durum, bölgede seyahat eden ticaret kervanlarıyla habercileri ve savunma amaçlı askeri işlevleri desteklediklerini gözler önüne seriyor. Casana, “Kalelerin dağılımı gerçek bir şok yarattı. Onların sınırda bir hat meydana getirdiğini düşünerek büyüdüm ama böyle değildi” dedi.

BİR İMPARATORLUK SINIRI

Yeni keşfedilen kaleler, geçmişte Perslerin ve göçebelerin baskınlarına karşı sabit ve güçlendirilmiş bir bariyer gibi görülen Roma’nın doğu sınırının, bundan ziyade, farklı dönemlerde farklı kalelerin kullanıldığı hareketli bir bölge olduğu ve ticaret kervanlarının bölgede her iki yönde de sıkça seyahat ettiği teorisi lehine yeni kanıtlar sundu.

Araştırmaya dahil olmayan Bryn Mawr Koleji’nden arkeolog Rocco Palermo, casus uydu fotoğraflarının araştırmacılar için hayati öneme sahip bir kaynak haline geldiğini ve ayrıntılı incelemelerinin büyük bir ilerleme sağladığını dile getirdi. Palermo, “Bu araştırma, kalelerin dağılımının değerlendirilmesi bağlamında yeni bir tekniğe başvuruyor ve bu yapıların ticaret gibi karmaşık dinamikleri takip ettiğini ispatlıyor” diye konuştu.

Palermo, Roma’nın doğu sınırının imparatorluğun diğer tarafta sadece ‘barbarlar’ ile yüz yüze geldiği diğer sınırlardan farklı olduğunu belirtti. Gerçekte Roma, doğu sınırında iyi eğitimli bir orduya sahip örgütlü bir imparatorluk olan Perslerle karşı karşıya idi. Palermo, sınır bölgesinin, çoğu zaman büyük güçler için bir arabulucu işlevi gören göçebe kabileler tarafından bir ‘tampon bölgeye’ dönüştürüldüğünü ifade etti.

Palermo, “Burası, göçebe kabilelerin ticaret ve kültürel karşılaşmaların ayrılmaz bir parçası olduğu, karmaşık ve doğal çevre bağlamında kırılgan bir bölgeydi” diye ekledi.

‘DEVASA BİR POTANSİYEL TAŞIYOR’

Yeni keşfedilen alanların bir kısmı, gelecekte sahada gerçekleştirilecek arkeolojik araştırmalar için ayrılmış, fakat diğerleri araştırmacıların girmesinin yasak olduğu faal haldeki askeri bölgelerde yer alıyor.

Araştırmaya dahil olmayan, Hollanda’daki Groningen Üniversitesi’nden arkeolog Lidewijde de Jong, araştırmanın tüm bunların yanı sıra eski saha görünümlerinin incelenmesi söz konusu olduğunda, hava fotoğrafçılığı ve uydu görüntülerinin taşıdığı devasa potansiyeli ortaya koyduğunu söyledi. Jong, araştırmanın siyasi istikrarsızlık, bölgenin modern dönemdeki gelişimi ya da ekonomik krizler nedeniyle ‘arkeolojik kazı imkânlarının kısıtlı olduğu bir bölgede yoğunlaştığını’ sözlerine ekledi.

*Gazeteci


Yazının orijinali National Geographic sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)